Mahfi Eğilmez – 09.01.2019
2019 ilginç bir yıl olacak. Kendi başına bakıldığında zor ve sıkıntılı dursa da birkaç yılı kapsayan bir bütün içinde bakıldığında birçok fırsatı da beraberinde getiren bir yıl olacak gibi görünüyor.
2018 yılında yaşanan yüksek kur sıçraması ve belki ondan da önemlisi süreklilik kazanan kur oynaklığı ve onun sonucu olarak çıkan faizlerdeki yükselişler karar alıcıların yatırım, üretim, iş yapma gibi önemli konulardaki yaklaşımlarını son derecede olumsuz etkiledi. Kurda ortaya çıkan bu sıçramalar, ithal girdi fiyatlarını ve dolayısıyla maliyetleri arttırdı ve bu da fiyatlara yansıyarak enflasyonu yükseltti. Bu gelişme, kitlelerin satınalma gücünü düşürdüğü için talep daralmasına ve dolayısıyla üretimde düşüşe yol açtı. Bunu sanayi üretiminde ve imalat sanayii kapasite kullanımındaki hızlı düşüşlerden gözlemleyebiliyoruz. Bu peş peşe gelen etkiler büyümenin düşmesiyle sonuçlandı. Üçüncü çeyrekte yüzde 1,6 olan büyümenin son çeyrekte eksi çıkması bekleniyor. Bu küçülme büyük olasılıkla 2019 yılının ilk iki çeyreğinde de devam edecek gibi görünüyor. Dış finansmana ihtiyacı olan kuruluşlar bu ihtiyacını eskiden olduğu gibi fazlasıyla karşılayamadılar, hatta tam olarak da karşılayamadılar. Dış kaynak bulmanın maliyeti yükseldi. 2018 yılında yaşanan olumsuzluklar reel kesimi ciddi biçimde etkiledi. Birçok kuruluş konkordatoya gitti, iflas eden ve batanlar oldu, işten eleman çıkarmalar arttı. Bu gelişmeler kuşkusuz bankaları da etkiledi. Bankaların durumu 2001 krizi sonrası yeniden yapılandırmayla oldukça sağlam bir yapıya kavuşturulmuş olsa da reel kesimdeki sıkıntılar bankaları da sarsmaya başladı. Bir ekonomide bankalar o ekonomideki reel kesim kadar sağlamdır. Reel kesim sorunluysa bankaların sorunsuz olması mümkün değildir.
2018 yılında, özellikle de son çeyrekte, düşen sanayi üretimi, azalan talep ve artan işsizlik üçlüsünün yarattığı bir ithalat düşüşü ve buna karşılık yüksek kurun tetiklediği bir ihracat artışı yaşandı. Üretiminde kullandığı girdilerin önemli bir bölümünü ithal girdilerle karşılayan Türkiye, bu üçlünün yarattığı ortamda ister istemez ithalatını düşürdü ve bu da cari açıkta gerilemeye yol açtı. Cari açıkta gerilemeye yol açan bir başka gelişme turizm kesiminde başlayan toparlanma oldu. 2018 yılında gelen turist sayısında önceki yıla göre ciddi bir artış söz konusu ve bu artışın 2019 yılında da devam etmesi bekleniyor. Her ne kadar turist başına bıraktıkları döviz miktarı geçen yıllara göre düşük olsa da bu kez sayı artışı farkı kapatıyor. 2018 yılına 63 USD/Varil değeriyle başlayan Brent petrol yıl içinde 85 dolara kadar yükseldiyse de şimdilerde yeniden 60 doların biraz altına inmiş görünüyor. 2019 yılında petrol fiyatının 50 USD/Varil dolayında oluşması bekleniyor. Eski bir hesaba göre petrolün varil fiyatında görülen her 10 dolarlık fark cari açığımızı 1 milyar dolar etkiliyor. Dolayısıyla petrol fiyatlarındaki bu gerileme Türkiye’nin cari açığının daha da düşmesini sağlayacak. Öte yandan reel kesimin ve bankaların 2018 yılında dış finansmana ulaşmada yaşadıkları zorluklar, Merkez Bankası’nın rezervlerinde azalmaya yol açmış olsa da 2019 yılında dış finansman baskısının biraz daha hafiflemesi sonucunu verdi. Çünkü borçların bir bölümü mevcutlarla ödendi ve rezervlerle birlikte borç yükü de azalmış oldu. Geçen yıl bulunması gereken dış finansman tutarı konusunda cari açık dahil 230 milyar dolardan söz ederken bu yıl bu tutar 190 milyar dolar düzeyine geriledi.
Türkiye dışından gelen haberlerin özellikle dış finansmanı etkileyecek olanları da bir ay öncesine göre oldukça olumlu. ABD Merkez Bankası Fed, bir ay öncesinde 2019 yılı için 3 kez faiz artırımı yapacağı tahminini paylaşırken son günlerde 2019 yılında faiz artırımı yapmayabileceği mesajını vermeye başladı. Bu, bizim gibi dış finansmana ihtiyacı olan ekonomiler için son derecede olumlu bir haber. 2018 yılında yüzde 3,26’yı görmüş olan ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin bugünlerde 2,70’lere gerilemiş olması, yatırım fonlarının gelişmekte olan ülke tahvil ve mevduatına yönelmesini sağlayacak. Bu da 2019 yılında Türkiye’ye daha fazla döviz girmesini sağlarken kurların 2018’deki gibi artmasına engel olacak.
Özetle söylemek gerekirse 2018 yılı, 2019 yılına, olumlu etkiler yaratabilecek bazı olumsuzluklar devretmiş bulunuyor. Mesela son derecede olumsuz bir gelişme olan ekonomideki küçülmenin yarattığı cari açık düşüşü olumlu bir gelişme. Enflasyondaki yüksek oranların yarattığı olumsuzluk, 2019’da düşüşe döneceği için olumlu bir gelişmeye dönüştürülebilir. ABD’de resesyon beklentisi olumsuz görünmekle birlikte bu beklentinin yatırımcıların ilgisini yeniden bizim gibi ülkelere yönlendirmesiyle kaynak bulma kolaylığına erişmemiz olumlu bir gelişme olacak. Geçen yıl yeterince kaynak bulamayışımız ve Merkez Bankası rezervlerini kullanmamız olumsuz bir ortam yaratmış olsa da 2019 yılında çevrilmesi gereken dış finansman ihtiyacını azaltmış olması olumlu bir sonuç.
Buraya kadar anlattıklarım eskilerin dediği “her şerde bir hayır vardır” (her kötünün içinde bir iyilik vardır) sözünü doğrular nitelikte.
2018 yılının olumsuzluklarından hangi dersleri çıkaracağımız işin en önemli yanı. Yaşanan bu kadar olumsuzluğu uzun dönemli fırsatlara dönüştürüp dönüştürememek açısından önümüzde iki seçenek var: (1) Meseleye kısa vadeli bakmaya devam eder günü kurtaracak önlemler alırsak kısa vadede sorunu çözmüş gibi görünürüz ama orta vadede aynı sorunlarla yeniden karşılaşırız. (2) Meseleye uzun vadeli bakar da ekonomide, siyasette ve sosyal yaşamda doğru adımları atmamızı sağlayacak reformları 2019 yılında yapabilirsek kısa vadede belki hemen sonuç alamayız ama bu tür olumsuzlukların bir süre sonra yeniden ortaya çıkmasını engellemiş oluruz.