Mahfi Eğilmez – 07.01.2016
İlk aşaması ABD krizi, ikinci aşaması Avrupa krizi olan küresel krizin üçüncü aşamasının gelişme yolundaki ülkeler krizi olacağını uzun bir süredir anlatıyorum. Buna karşılık 2016 yılı tahminlerimi iyimser beklentiler üzerine kurarak sizlerle paylaşmıştım. Ne var ki yıla başlangıçtaki gelişmeler, bırakın tahminleri, varsayımların da tutmayabileceğini daha ilk haftadan gösterdi.
Dört gelişme iyimser beklentileri 2016’ya girişten başlayarak ters yüz etti. İlk olumsuz gelişme Suudi Arabistan’ın İranlı bir Şii din adamını idam etmesiyle başlayan gerginliğin ortadoğuda zaten var olan gerginliği en üst düzeye tırmandırması oldu. İkinci olumsuz etki Çin Merkez Bankası’nın, giderek düşen ihracatı destekleyebilmek için Yuan’ın değerini düşürmesi şeklinde geldi. Bu gelişme kur savaşlarının giderek sertleşeceğini gösteriyor. Üçüncü olumsuz gelişme Kuzey Kore’nin hidrojen bombası denemesiyle ortaya çıktı. Bu deneme, dünyada yeni bir soğuk savaşın daha yaygın bir alanda ortaya çıkabileceğini gösteren bir gelişme olarak piyasaları rahatsız etti. Bu üç olumsuz dış gelişme yılın daha başında dünya piyasalarını alt üst etti. Türkiye bu dış olumsuzluklara iç olumsuzlukları da ekleyince yılın ilk haftasındaki durumdan en kötü etkilenen ekonomi oldu. Öncelikle enflasyonun 2015 yılını yüzde 9’a yakın bir oranda tamamlaması, ekonomide 2016 yılına dönük toparlanma beklentilerinin biraz sarsılmasına yol açtı. Bu sarsılma iki nedene dayanıyor: (1) Bu yükseklikteki bir enflasyon oranının 2016 yılında düşürülemeyeceği iki hanelere gideceği endişesinin artması. (2) Merkez Bankası’nın elinin serbest olmadığının daha net biçimde görülmesi. AKP’nin, anayasa değişikliğini büyük ölçüde başkanlık meselesiyle iç içe götürme çabasına muhalefetin verdiği olumsuz tepki de siyasette uzlaşmanın mümkün olmayacağı beklentisine yol açtı. Bunlara ek olarak Türkiye’nin Ortadoğu gerginliğinde taraf olması piyasaların gerilmesinde etkili oldu.
Yılın ilk haftasında ABD cephesinden biri olumlu biri olumsuz iki veri geldi. Olumlu veri özel sektör istihdamında beklenenin üzerindeki artış, olumsuz veri ise ISM imalat endeksinde beklentiden fazla düşüş görülmesiydi. ABD’den gelen verilerin birbirini nötralize ettiğini düşünürsek piyasaları etkileyen asıl etkenlerin yukarıda değindiklerimiz olduğunu kabul etmek gerekiyor.
2015 yılında TL, Dolara karşı yüzde 24,5 ve Euro’ya karşı yüzde 3,9 değer kaybetti. Bu, maliyet ağırlığı Dolar, gelir ağırlığı Euro ile olan ihracatçı için en kötü senaryoydu. Nitekim bu gelişme 2015 yılında ihracatın yüzde 10 dolayında gerilemesiyle sonuçlandı. Türkiye’nin riskleri (CDS primi) 2015 yılında yüzde 18’e yakın arttı. Buna karşılık Merkez Bankasının ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti 2014 yılına göre 2015 yılında yüzde 2,8 ucuzladı. Yani Merkez Bankası, faizi artırması gereken bir yılda faiz düşürmüş oldu.
2016 yılının ilk haftasında TL, Dolara karşı yüzde 3,4 ve Euro’ya karşı yüzde 2,8 değer kaybetti. İhracatçı için kötü senaryo 2016’nın ilk haftasında devam ediyor. CDS primine bakacak olursak sadece 4 günde yüzde 6,6’lık bir risk artışıyla karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Altının gram fiyatı yüzde 5,4 yükselerek artış kervanına katılmış durumda. Buna karşılık Merkez Bankasının piyasayı fonlama faizi olarak kabul ettiğimiz ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti yüzde 8,77’yi gösteriyor.
Bu aşamadaki kritik soru: ‘Bu durum devam ederse gidişi tersine çevirmek mümkün olabilir mi?’ şeklindedir. Gerekeni yapamayan bir Merkez Bankası, ekonomi yangın yerine dönmek üzereyken başka konulara yoğunlaşan bir iç siyaset yaklaşımı ve ortadoğudaki kavgada arabulucu olacak yerde, taraf tutmaya yönelen bir dış politika yaklaşımıyla bu soruya olumlu yanıt vermek kolay görünmüyor.