2015 Piyasa Beklentileri / Ziraat Yatırım

Ziraat Yatırım tarafından hazırlanan raporda 2015 piyasa beklentileri, Türkiye ve dış piyasalar incelendi.

“HARİTADA YOLUMUZU BULABİLİRİZ”

“Ya bir yol bulacağız, ya da bir yol açacağız.” Hannibal

Sonuç / Piyasa Etkisi

• BİST100 endeksinin ilk hedefinin eski zirvesi 93bin olduğu görüşündeyiz.
• Hedefin gerçekleşmesinin ardından ekonomik veri akışına bağlı, eğer faizler kalıcı şekilde düşüş gösterebilirse 102bin seviyesinin gündeme gelebileceğini öngörüyoruz.
• Yılın ikinci yarısında FED’in faiz artırımına geçebileceğini düşünürsek bu seviyenin yılın ilk yarısında denenmesi gerekiyor.
• S&P500 için de bu sene 2.150 ila 2.200 aralığını mümkün bulmaktayız.
• FED’in faiz artırımını son derece “sabırlı” gerçekleştireceğini ve yıl sonunda ABD’de FED faizinin 0,25 ila 0,50 bandında oluşması beklenebilir (şu anda sıfır faiz ilk adımda 0,00 ila 0,25 baz puana yükseltilebilir – hatırlarsak önceki toplantıda FED, faiz tanımını değiştirmiş, nokta yerine bant aralıklarına geçmişti!)
• Türkiye’de politika faizinin %7’ye gelmesini, piyasada verim eğrisinin %7 ila %7,50 aralığında şekillenmesini bekliyoruz.
• Avro’nun ABD Doları karşısında 1,20 seviyesinin altına gelerek kısa bir süre 1,15’i denemesi mümkün.
• Türk Lirası’nın mevcut 2,50 – 2,60 bandında istikrar kazanması beklenebilir. Asya-Pasifik risklerinin gerçekleşmesi durumunda 2,70 – 2,80 bandı gündeme gelebilir (1,20 parite ile 3,00 Avro / TL ve 2,50 Dolar / TL).
• Avro Bölgesi’nde yılın ikinci yarısında canlanma belirtileri gözlemlenebilir. Avro Bölgesi’nin toparlanması FED’in faiz artırımında belirleyici rol oynayacaktır. Bu gelişme de pariteye destek verir!

Geçtiğimiz yıl 21 Ekim günü Dünya’nın en büyük dört ekonomisinin seyrini z-değerleriyle karşılaştırmıştık (“Anca, O Kadar”, 21 Ekim 2014). Japonya’daki gelişmeler, ekonominin geçici bir ivmelenmenin ardından yeniden zor duruma düşmesiyle sonuçlandı. Böylece geriye bir tek ABD kalmakta. Bugün ise z-değerlerinin seyrini ve ekonomik bölgeler arasındaki etkileşimi Dünya haritası üzerinde görselleştirmekteyiz.

2bin’li yıllarda gözlemlediğimiz “sürü hareketi” artık tamamen geride kalmakta. Dünya ekonomileri ve finansal enstrümanlar tek bir trend dahilinde hareket etmiyorlar = A-senkronizasyon! Böyle bir ortamda 90’lı yılları iyi çalışmak, 90’lı yılların iyi bir öğrencisi haline gelmek gerekiyor. Çünkü 90’lı yıllar, Dünya’da “a-senkron” hareketlerin gözlemlendiği, Dolar güçlenmesinin yaşandığı dönem. “Goldilocks” diye tanımlanan düşük enflasyon ve yeteri kadar büyüme de 90’lı yılların bir diğer karakteristiği. Hammadde fiyatlarının da sakin seyrettiği ve daha önemlisi altın fiyatlarının “çöktüğü” dönem.

1. Piyasa Riski: 2015 yılında artık FED riskinin yerini Asya-Pasifik’e bıraktığını düşünüyoruz. FED’in (resmi görev tanımı hariç) tek amacının piyasalarda aşırı risk alımını engelleme şeklinde değerlendirmekteyiz (“Merkez Bankaları ? Kolay Para”, 24 Kasım2014). 2013 yılında Gelişmekte Olan Ülke grubunda gözlemlediğimiz “yeniden fiyatlama”yı 2014 yılında ABD Yüksek Getiri (High Yield) piyasasında gözlemlemeye başladık. Gelişmeyi, piyasada FED’in mesajı anlaşılıyor şekilnde yorumlamaktayız. Bu da FED riskin azaltmakta, oynaklığın sağlıklı seviyelerde seyretmesini sağlamakta.

Sık sık tekrarladığımız üzere faizlerin seviyesi yerine faiz makası (spread) hareketlerinin daha yıkıcı etkilere sahip oldukları görüşündeyiz. Bu nedenle faiz makasındaki düzeltmeler FED’in faiz artırımına karşı “tampon” görevi görmekte. Bu örnek Türkiye için de geçerli. %4,5 politika faizinden bu seviyelere geldiğimizi düşünürsek Türkiye’nin faiz indirebilmek için de yeterli tampona sahip olduğu öne sürülebilir (“Çok Makul”, 12 Aralık 2014).

Asya-Pasifik’teki risk ise Japonya Merkez Bankası’nın Yen’e değer kaybettirme konusunda ne ölçüde ısrarlı davranacağı ve buna Çin’in nasıl tepki vereceğiyle belirlenecek. Güney Kore de Çin gibi Japon Yeni’ndeki hareketten olumsuz etkileniyor. Güney Kore otoriteleri Yen’deki harekete kayıtsız kalamayacaklarını açıkça ifade ediyorlar. Çin’de ise yüksek borçluluk ve sermaye çıkışı endişesi otoriteleri köşeye sıkıştırmakta. Eğer Yen, Renminbi sepetinde %8 civarında bir değer kaybıyla karşılaşırsak Lira sepetinin de 2,70 – 2,80 bandına hareket etmesi gündeme gelebilir. A-senkronizasyonun yaşandığı bir yer de Yen – Renminbi ilişkisi. 2012 yılında Başbakan Abe göreve gelene kadar Yen ve Renminbi birlikte değer kazanmaktaydılar. “Abenomics”in devreye girmesiyle Renminbi değer kazanmayı sürdürürken Yen değer kaybetme trendine girdi (“Asya-Pasifik”, 10 Kasım 2014).

2. ABD Doları: ABD’nin para biriminin 1. büyüme, 2. faiz farkı nedeniyle değer kazanması finans teorisi açısından mantıklı gözükse de bunun bir sınırı olmalı. En azından bugünkü ekonomik konjonktür nedeniyle. Şu anda ABD, tüm Dünya’nın gelişimini sırtlamakta. Eğer bu yükü ABD tek başına kaldıramazsa Dolar güçlenme trendi sona erecektir.

FED’in küresel enflasyon için Dolar güçlenmesine sessiz kaldığını düşünüyoruz. Ancak şu anda Dolar güçlenmesini bir elektronik devredeki elektrik gerilimi gibi değerlendirebiliriz. Devre, gerilimi taşıyabildiği sürece Dolar güçlenebilir. Ancak bir yerde gerilim devrenin taşıyamayacağı yere gelirse (örneğin Avro Bölgesi’nde işlerin ters gitmesi) FED, voltajı düşürmeyi tercih edecektir. Bunun sonucunda da Dolar trendi kesintiye uğrayabilir. 2014 yılında ABD Doları’nın %12 değer kazanmış olması trendin ileri safhalarına geçtiğimizi göstermekte. Ek olarak, kur etkisinin gecikmeyle ekonomiye yansımasını göz önüne alırsak Dolar güçlenmesinin ABD ekonomisi üzerindeki etkilerini de yılın ilk aylarında daha net görmeye başlayacağız.

3. Türkiye Etkisi: Küresel Dez-enflasyon (pozitif): Özellikle Avro Bölgesi’nin etrafını da düşük enflasyona çekmesi Türkiye’de de 2015 yılında petrol hariç dez-enflasyon için alan sağlamakta.

Çin’de Yapısal Dönüşüm ve ABD Talebi (pozitif): Toplam talep koşullarının Dünya genelinde artması Türkiye için olumlu olacaktır. Çünkü Türkiye, mamül-mal ihracatçısı bir ülke. İhracatı ara-mal başta gelmek üzere üretime dayalı. Çin’deki yapısal dönüşüm, hammadde ihracatçılarını etkilerken, ekonominin yatırımlardan tüketime dönüşü, tüketicilere yönelik toplam Dünya talebinde artışa neden olacaktır. Türkiye’nin bu dinamikten olumlu etkilenme şansı bulunuyor.

Avro Bölgesi’nde Varlık Alımları (pozitif): 22 Ocak toplantısında Avrupa Merkez Bankası’nın varlık alım programı açıklamasını beklemekteyiz. Bu gelişme genel anlamda finans piyasaları için risk iştahı için olumlu olsa da esas etki yılın ikinci yarısında reel ekonomide gözlemlenebilir. 2013 yılını hatırlarsak, Avro Bölgesi’ndeki ivmelenme Türkiye’nin %4 büyüme performansına ulaşmasını sağlamıştı. Bu sene de yılın ikinci yarısında Avro Bölgesi reel ekonomisinden faydalanabiliriz.

Rusya (negatif): Ülkedeki gelişmelerin finansal piyasalar etkileri izole kalabilir (“Kötü Bir Rüyaydı”, 22 Aralık 2014). Zira Aralık ayı içerisinde 98 krizini anımsayanlar endişeye neden olmuştu. Ancak bizi ilgilendiren esas endişe Rusya yaptırımları nedeniyle Avro Bölgesi’nin ne ölçüde etkilenmeye devam edeceği. Bu sene Rusya yaptırımları Avro Bölgesi’nin reel ekonomi anlamında olumsuz etkiledi. Avro Bölgesi’nde son anketlerde geleceğe dönük beklentiler toparlanma sergilese de Rusya – Avro Bölgesi ilişkisi Türkiye için bir risk faktörü.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir