Mahfi Eğilmez – 28.12.2014
Ekonomi politikasını 4 ana başlıkta toplayarak değerlendireceğiz: (1) Maliye politikası (vergi, harcamalar, teşvikler, dışticaret ve subvansiyon politikalarının bütünü.) (2) Para ve kur politikası (APİ, zorunlu karşılıklar, kur ve faiz politikasının tümü.) (3) Makro ihtiyati politikalar (kredi kısıtlamaları ve diğerleri.) (4) Yapısal reform politikaları.
2014 yılında Türkiye’nin bunları nasıl uyguladığını özetleyerek bu uygulamalardan ne sonuçlar aldığına bakalım.
Maliye politikası
Türkiye, 2014 yılında ne sıkı ne de gevşek olarak adlandırılamayacak, nötr sayılabilecek bir maliye politikası uyguladı. Bunu üç göstergeye bakarak değerlendirmek mümkün: (1) Faiz dışı fazla geçen yıldaki gibi yüzde 2 dolayında bulunuyor. (2) Vergi gelirlerinin faiz dışı giderleri karşılama oranı geçen yıldaki gibi yüzde 90 dolayında. (3) Faiz dışı giderlerdeki artış geçen yıla göre yüzde 14’e ulaşırken vergi gelirlerindeki artış yüzde 7,8 dolayında kalmış görünüyor. İlk iki gösterge sıkı bir politika uygulamasına işaret ederken üçüncü gösterge gevşek bir uygulamanın göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu sonuca ulaşırken küresel kriz ortamında düşen büyümeyle vergi gelirlerindeki düşüşü normal bir gelişme olarak aldığımızı, buna karşılık harcamaların enflasyonun bu kadar üzerinde artmasını gevşek maliye politikasının bir göstergesi olarak kabul ettiğimizi vurgulayalım.
Bu üç göstergeyi bir arada ele alırsak 2014 yılında bütçe açığının büyümesine izin vermeyen ancak bu açığı vergi gelirlerinden çok bir seferlik gelirlerle kapatan bir maliye politikası uygulamasına tanık olduğumuzu söyleyebiliriz. Ki bu uygulama son yıllardaki bütçe uygulamalarının da özeti gibidir. Günümüz küresel kriz koşulları altında 2014 yılındaki maliye politikası uygulamasını yıllık uygulama olarak başarılı kabul edebiliriz.
Para ve Kur Politikası
2013 yılında Merkez Bankası, faizi arka plana atarak hatalı bir para politikası uygulaması yürüttü ve 2014 yılına sorunlar devretti. Bu sorunlar, 2014 yılının başında, iç ve dış siyasal ve jeopolitik sorunlarla birleşince döviz kurları denetimden çıktı. Merkez Bankası, 2013 yılı boyunca faizi düşük tutmak yolundaki ısrarını bırakmak ve politika faizi oranını yüzde 4,5’dan yüzde 10’a yükseltmek zorunda kaldı.
Merkez Bankası’nın Ocak 2014’de politika faizini artırması doğru bir para politikasına atılmış ilk adımdı. Bu adımdan sonra kurlar, gösterge faizi ve enflasyon denetime altına alınmaya başlandı. 2014 yılında para ve kur politikasının kur politikası bölümü başarılı olarak değerlendirilebilir.
Para ve kur politikasının para politikası bölümünün başarısını değerlendirebilmek için, enflasyon hedeflemesinde öngörülen yüzde 5’lik oranın tutturulup tutturulamadığına bakmak gerekiyor. 2014 yılı enflasyonu yüzde 9 dolayında olduğuna göre hedefe çok uzak kalmış bir uygulama söz konusu demektir. Bu da Merkez Bankası’nın uyguladığı para ve kur politikasının para politikası bölümünün başarısız olduğunu ortaya koyuyor.
Makro ihtiyati Politikalar
Makro ihtiyati politikaların Türkiye uygulaması daha çok kredi artış hızını sınırlamak amacına yönelik bir önlemler demeti olarak uygulamaya sokuldu. Bu durumda makro ihtiyati önlemlerin başarılı olup olmadığını görebilmek için kredi miktarı artışlarına bakmak gerekir. Aşağıdaki tabloda mevduat ve kredilerde geçen yıla göre artış oranları yer alıyor (hesaplamalar BDDK, 26.12. 2014 tarihli Günlük Bankacılık Sektörü Raporu verileri esas alınarak tarafımdan yapılmıştır.)
Gösterge | 2013/2012 | 2014/2013 |
Mevduat + Fon (Yüzde artış) | 22,8 | 11,4 |
Krediler (Yüzde artış) | 31,9 | 16,9 |
Tabloya göre kredilerin artışı, 2013 yılında 2012 yılına göre 31,9 iken, 2014 yılında 2013 yılına göre yüzde 16,9’da kalmış görünüyor. Buna göre alınan makro ihtiyati önlemler başarılı olmuş ve kredi artışı geçen yıla göre yarı yarıya düşmüş görünüyor. Buna karşılık mevduat artışı 2013 yılında 2012 yılına göre yüzde 22,8 iken 2014 yılında 2013 yılına göre yüzde 11,4’de kalmış. Demek ki mevduat artışı da yarı yarıya düşmüş. Bu durumda bu düşüşlerin alınan makro ihtiyati önlemlerden dolayı mı ortaya çıktığı yoksa düşen büyümenin etkisiyle mi ortaya çıktığını ayırt etmek mümkün görünmüyor.
Yapısal Reform Politikaları
Yapısal reformlar alanında ilk olarak cari açığı düşürmek üzere 2012 yılında yürürlüğe giren teşvik paketi uygulamasından alınan sonuçlara bakmak gerekiyor. 2013 yılında uygulamalarla ilgili yapılan değerlendirmeler sistemin henüz beklenen sonucu vermediği yolundaydı. Sanayicilerin çoğu, büyük umutlarla yürürlüğe sokulan yeni teşvik paketinin eskilerden farklı olmadığını anlatıyordu. 2014 yılı sonuna geliyoruz bu paketin ulaştığı sonuçlarla ilgili resmi bir açıklamaya rastlamadık. Artık üzerinde bile durulmaz olduğuna göre ortada istenen sonuçlar yok demektir. Buna karşılık cari açıkta oldukça ciddi bir düşüş yaşandı. Cari açığı denetleme amacına yönelik teşviklerden bir sonuç alınamadığına göre cari açıktaki düşüşün büyümenin düşüşüne bağlı olarak ortaya çıktığını kabul etmek gerekiyor. Yeni teşvik paketi cari açığın düşürülmesine herhangi bir katkı getiremediğine göre başarı da söz konusu değil demektir.
2014 yılında bütçe açığı denetim altında tutulmuş olsa da vergi sisteminde dolaylı vergilerin dolaysız vergiler aleyhine iyice büyümüş olan payını değiştirecek ya da bütçede bir seferlik gelirlere dayalı düzeltmelerin yerini alacak gelirlere dayanacak yapısal reform adımları atılmadı. İşsizlik oranını düşürmeye yönelik düzenlemeler ise sonuç vermedi. Ve bunun sonucu olarak işsizlik oranı çift haneye yerleşti. Tasarrufları artırmak konusundaki söylemlere karşın tasarrufların artış hızı artmak bir yana hızla düştü. Bu durumu, makro ihtiyati politikalar başlığı altında sunduğum tablodaki mevduat ve fon artışına bakarak görmek mümkün. Tabloya göre mevduat artışında artış olması bir yana geçen yıla göre ciddi bir düşüş gerçekleşmiş görünüyor.
Buna göre 2014 yılında yapısal reformlar alanında herhangi bir adım atılmadığını ya da atıldığı öne sürülen adımlardan olumlu bir sonuç alınamadığını söyleyebiliriz.
Sonuç
Yukarıda yaptığımız değerlendirmeler ışığında, 2014 yılında uygulanan maliye politikasının; bütçe açığını düşük düzeyde tutarak ve faiz dışı fazla yaratmak suretiyle kamu borç yükünün düşmesini sağlayarak başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Para ve kur politikasının kur politikası bölümünün yılbaşında denetimden çıkan kurları, faiz politikasından alınan destekle, denetim altında tutarak başarılı olduğunu, buna karşılık para politikası bölümünün enflasyona hedefine yaklaşmayı bile sağlayamayarak başarısız olduğunu ifade edebiliriz. Kredi artış hızındaki düşüşe paralel bir düşüşün mevduat artış hızında da ortaya çıktığı göz önüne alınınca, bu gelişmenin makro ihtiyati politikaların başarısından çok büyüme düşüşünün etkisinden kaynaklandığı anlaşılıyor. Son olarak yapısal reform konusunda ekonomi politikasının tümüyle başarısız olduğunu vurgulayabiliriz.
2015 yılının, petrol fiyatlarındaki düşüşün yarattığı olumlu ortama ve yılın ilk 4 ayında baz etkisiyle ortaya çıkacak enflasyon gerilemesine karşın daha fazla çaba isteyeceğine dikkat çekelim.